18 Aralık 2010 Cumartesi

Bireysel Silahlanma Üzerine - Nefsi Müdafa/Bireysel savunma açısından

Yeni çıkacak silah kanununun tartışıldığı şu günlerde, sanıyorum biz silahseverlerin de biraz geçmişe dönerek, yıllardır konuştuğumuz, tartıştığımız olgular üzerinden yeniden geçmesinde fayda var.


Bugün biliyoruz ki, birçok modern ülkede "bireysel silahlanma" bireysel haklar ve özgürlüklerden sayılmıyor. Öte yandan "nefsi müdafa" bir hak olarak kabul ediliyor ki, yaşamın en kutsal hak olarak kabul edildiğinden yola çıkarak, kendi yaşamını savunmanın bir hak olarak görülmemesinin zaten mümkün olamayacağını da biliyoruz.

Halbuki nefsi müdafa ve bireysel silahlanma, birbirlerinden ayrı düşünülebilinecek kavramlar değildir.


Bir an için durup düşünelim. Binlerce yıl boyunca tüm fiziksel zayıflıklarına rağmen insanın vahşi doğada yaşamını sürdürmesini sağlayan neydi? Dört metre boyunda üç ton ağırlığında saldırgan bir hayvanla karşılaştığı an, bu karşılaşmadan sağ çıkanın insan olmasını sağlayan neydi?
Doğru bildiniz, "silahtı". Aklını kullanarak yaptığı silah, insanoğlunun soyunu sürdürmesini sağladı.
Keza, bugün de silah aynı işlevini sürdürmekte, zayıfla güçlünün arasındaki uçurumu eşitlemekte, suçlunun masuma karşı saldırganlığının önünde en önemli engeli oluşturmaktadır.


Dar karanlık bir sokakta, veya güpegündüz, kendisinden belki otuz kilo daha ağır, dolayısıyla daha güçlü, hatta belki de silahlı bir saldırganla; oluyor ya, hatta bir değil belki de birkaç saldırganla yüzyüze gelen bir insanın, kendisini, yanıbaşında olan ailesini koruyabilmesi için ihtiyacı olan şey nedir?
Ya sakat, örneğin yaşamını tekerlekli sandalye ile sürdüren bir insan, sokakta tacize, saldırıya uğradığında, kendi başına kendisini savunabilmesinin yolu?

"Güvenlik güçleri!" diyorsanız, yanlış diyorsunuz. Hiçbir ülkede, hiçbir kurumun, hiçbir zaman her sokak başında bir ekip yerleştirmek şansı olamayacağını, yardımın gelmesinin dakikaları bulabileceğini ve istatistiklere baktığımızda birkaç dakikanın bile çoğu zaman yaşamla ölüm arasındaki farkı yarattığını biliyoruz.
"Silah!" diyorsanız: , doğru diyorsunuz. Yaşanılan olaylar, bizlere saldırganların daima zayıf kurbanlar aradığını, değil silahın kullanılmasının, silahlı olduğunun belirtilmesinin bile, yoğun oranda saldırganda, saldırıdan vazgeçme eğilimi yarattığını gösteriyor.


Evet, bugün kimi ülkelerde "saldırı suçları" oranı çok düşük olduğundan, kimi ülkelerde ise saldırı suçları oranı yüksek olmasına rağmen gerçekler gözardı edildiğinden ve yaşamı boyunca kanunlara saygılı yaşamış insanlar bile "haksız yere" potansiyel tehlike olarak görüldüğünden bireysel silahlanma önünde ciddi engeller yaratan kanunlar çıkarılmaktadır.
Oysa bu kanunların gerçekte ortaya çıkardığı sonuç ortadadır: Saldırıya uğrama ihtimali düşük veya yüksek olsun, bir gün yaşamını sürdürebilmek için savaşmak anı geldiğinde, bireysel silahlanmayı bir hak olarak görmeyen kanunlar yüzünden, "zayıf", otomatik olarak "kurban" olmaktadır...


Unutmayalım ki, "yaşama hakkı" herkes için eşit bir haktır. Ne yazık ki çoğu zaman saldırganların, karşısındakilere tanımadığı bir hak. Evet, her ne kadar bugün bir çok ülke bireysel silahlanmayı bir hak olarak kabul etmiyor olsa da, bizler, silahseverler bunun bir hak olduğunu ve kanunen de kabullenilmesi gerektiğini savunmak zorundayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder