30 Nisan 2010 Cuma

Silahsever olmak zordur, hele de bizim coğrafyamızda...
Kültürlü, okumuş insanlara, silahın da bir kültür öğesi olduğunu anlatamazsınız. Halbuki varolan, dünyaya gelmiş ve halen gelmekte olan her silahın üzerinde, yapıldığı coğrafyaya ait kültürel öğeler içerdiğini görmek aslında çok da zor değildir.
Bugün HK'nın (Heckler&Koch) yaptığı modern bir tabancayı incelediğinizde yapıldığı coğrafyanın düşünüş tarzını, mühendislik özelliklerini bire bir görmeniz mümkündür. Yine Amerika'da yapılmış bir bıçakla, Avrupa'da yapılmış bir bıçağın farklarını incelemek ve bu farkların aslında ne kadar yoğun oranda kültürel farklılıklardan kaynaklandığını görmek son derece etkileyicidir. Asya'da yüzyıllar içinde her devir silahların bu derece süslenmesi, Avrupa silahlarında ise daima fonksiyonelliğin ön planda tutulup, sade tasarımlar yapılmasının tek sebebi ekonomik değil, aynı zamanda kültüreldir.

Ne yazık ki günümüzde, tüm yaşamlarını bilgi ve kültür üzerine kuran insanların birçoğu için bile “silah”, yalnızca “ölümle” ilintilidir. Silah kelimesini kültürel bir paylaşımda kullanmak bile düşünülemez derecesinde “kötüdür”.
“Bu tip” insanlara ne yapsanız da, “silahın değil, insanın öldürdüğünü; bir metale suç yüklenemeyeceğini, hele hele 'silah olmasaydı, insanın bugün yaşadığımız dünyada yeri bile olmayacağını', (muhtemelen neslinin çoktan tükeneceğini) anlatamazsınız.
Hele hele, klasik bir S&W revolverinin menevişi üzerindeki gölgelerin güzelliğini, veya güzel bir bıçağın ağzını mükemmele yakın bir işçilikle açan ustanın takdir edilmesi gerektiğini, hatta “Katana'nın” Japon tarihi/kültürü için önemini bile duymak bile istemezler.

“Silah mı...aman aman, evlerden uzak...!”
Birçoğu, yaşamlarında “nefret edecek birşey”arayan insanlardır bunların. Dolayısıyla esas “tehlikeli” olan onlardır...

29 Nisan 2010 Perşembe

Silahsever olmak...


GİRİŞ

Üç, dört yaşlarındayken kargacık burgacık insan resimleri yaparmışım. Resimlerdeki insanların ellerinde hep birşeyler olurmuş. Büyükler "bunlar ne?" diye sorduklarında da hep aynı cevabı verirmişim: "Kılıç..."
Hayır, TV; şiddet içeren filmler pek yoktu benim çocukluğumda. Olsa da seyretmezdik zaten...
Sabahın köründe mahalledeki arkadaşlarla buluşup, incir dalından "eğri korsan kılıçlarımızla" (pirate cutlass), yan arazide yapılmakta olan site inşaatından atılmış çürük kalaslardan "çakmaklı tüfeklerimizle"(flintlock rifles), eğik demirleri birleştirerek oluşturduğumuz "korsan gemisinin toplarıyla" (deck cannon), sonradan bize her ne kadar "o bir incir ağacıydı" deseler de pek de inanmadığım korsan gemimizle maceradan maceraya koşardık.
Tayfalar ve Kaptan Kanca....

İnsan ve silah arasında çok çok eskiden beri süregelen bir bağ vardır. Ve bu bağ, “kötü bir şey de değildir”